28 Mart 2015 Cumartesi

Ordan burdan

Kore kültüründe en çok hoşuma giden şeylerden biri, gayretle çalışmaya, gayretle yaşamaya, her koşulda elinden gelenin en iyisini yapmaya olan inanç. İslamdaki tevekkül kavramıyla benzeşse de, tam olarak aynı şeyden bahsetmiyorum. Burada önemli olan, sonu iyi de bitse kötü de bitse, o kadar gayretle yaşamak ve çalışmak ki, sonuç nasıl olursa olsun, daha fazlasını yapamayacağını, elinden gelenin en iyisini yaptığını bilmenin gönül rahatlığı.

Geçen sene 50 sayfalık bir ödevin sonuna doğru balataları yakıp, "eyh, olduğu kadar, yeter" dediğm bir noktada, biriciğim sevgili Volkan'ın telefonda "work like a korean" demesiyle benim için motto haline gelmişti bu söz. Doktoranın son dönemini, ve serinin ilk filmi olan "cehenneme yolculuk: yeterlilik sınavı" sürecini kendimi hep bu cümleyle gaza getirerek atlattım.Çok çalışmanın her zaman karşılığı alacağına, en azından akademide bunun böyle olacağına dair sarsılmaz ve derin bir inancım vardı. Ben de, gece gündüz demeden, sonlara doğru hayatımda zevk alacak ne varsa yerine çalışmayı koyarak deliler gibi çalıştım. Öyle bir çalıştım ki, böyle bir çalışmak görülmemiştir. 

Sonra yeterlilik sınavından kaldım.

İlk defa bir sınavdan kalmıyordum, ilk defa başarısız olmuyordum. Ama ilk defa, çalıştığım halde, gerçekten elimden gelenin en iyisini yaptığım halde başarısız oluyordum.

Sonuç benim için oldukça yıkıcı oldu. Kendimi yıllardır yönümü bulmakta kullandığım pusula hileli çıkmış gibi hissediyordum. Yıllardır kendimi kandırmışım gibi, hemen her şeyin kontrolü elimden kaçmış gibi.

İlk başta böyle hissediyordum. Panik. Sonra depresyon geldi.

Depresyon öyle haşmetli, öyle görkemli geldi oturdu ki üzerime, nefes alamadım. Bir anda her şey çok karanlık, sorunlar çok kocaman, ben çok küçücük oluverdim, kendime olan güvenim unufak oldu. Sonra giderek her şey anlamsızlaştı ve rengi soldu. 

Bu arada ben kötü ve mutsuz olmaktan çok sıkıldım, ve iyi ve mutlu olmaya karar verdim. Hissi değiştiremiyorum madem, hareketi değiştireyim dedim ve bana enerji, güç ve mutluluk vereceğini düşündüğüm şeyler yapmaya, mümkünse içinde bulunduğum durum dışında her şeyden konuşmaya, sınav ve sınavla ilgili hislerim konusunda illa bir şey söylemem gerekirse, bunu şakaya vurarak yapmaya başladım.

Bir noktaya kadar her şey pek yolunda gitti.

Sonra geçenlerde uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla görüştüm. Ona anlatırken süreci baştan yaşadım ve yaklaşık iki aydır dibe attığım ne varsa patladı, 3 günde zor kendime gelebildim. 

Şimdi bunları, bir daha hissettiklerimi yok saymamak, bastırmamak, "işte ben de bu süreci böyle yaşadım, ne yapalım, her zaman güçlü olmak zorunda değilim ki", demek için yazıyorum. 

Bir de başta anladığım ve bildiğim, sonra çarpıttığım kişisel mottomu düzeltmek için:
Work like a korean, deli gibi çalışırsan illa ki başarılı olursun demek değil. Koreli gibi çalış, sen elinden gelenin en iyisini yap, sen kendi içine sinecek, geriye dönüp baktığında pişman olmayacak şekilde çalış demek. Bir sonuç için değil, kendin için. 

Bir yere varmak için değil, yürüdüğüm yolun farkında olarak ve tadını çıkararak yürüyeceğim bu sefer. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder